Okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2018 Çarşamba

Ev Ödevleri

Merhaba sevgili anne babalar. Bugünkü konumuz ev ödevleri ... Ev ödevi , çocuğun okul saatleri dışında evinde yapması için öğretmenleri tarafından verilen görevlerdir. Bazı eğitimciler ev ödevi vermez ve bunu bir avantaj olarak gösterirken, bazı eğitimciler de ev ödevini abartılı bir şekilde verebiliyorlar . Ev ödevi, dozunda ve çocukların yaşına uygun bir şekilde verilirse, gerekli ve faydalıdır. Öncelikle çocukların hangi yaşlarda ödevlere ne kadar zaman ayırmaları gerektiği üzerinde duralım . Çocuğunuz 1.  ya da 2. sınıftaysa , zorunlu ev ödevi için ayırması gereken zaman yarım saatten daha fazla olmamalıdır. 3. ve 4. sınıflarda ise bu süre 1 saate kadar uzar. Ortaokul ve liseye gelindiğinde ise çocuğun ev ödevleri için ayırması gereken süre 1,5 -2 saat civarında olabilir. Tabi ki bu sürelere ders tekrarları ve büyük sınıflardaki soru çözümleri dahil değil. Zorunlu ödevler için ayrılması normal olan sürelerden bahsediyoruz. Eğer eğitimci, çocuğun yaşına uygun ödev vermiyorsa, sadece 1. sınıf olan bir çocuk için 1,5 -2 saatini alacak kadar yoğun bir ödev söz konusuysa, o çocuğun ev ödevini severek yapması çok zor olur. Oysa ki ev ödevini sevmesi ve isteyerek yapması ona çok şey katacaktır. Öncelikle sorumluluk bilincinin gelişmesine katkısı olacak, öğrendiklerinin kalıcılığını da arttıracaktır. Eğer eğitimci ev ödevinin süresini ve içeriğini makul tutmuyorsa sizin tek başınıza çaba göstermeniz yeterli olmayacaktır. Ev ödevi konusunda aile ve eğitimci işbirliği içinde olmalı, çocuğun ödev yapma alışkanlığı ve ödev süresini nasıl değerlendirdiğiyle ilgili fikir alışverişinde bulunmalıdır.  Çocuğunuz okuldan geldiğinde hemen ödevinin başına oturmak istemeyebilir. Bu konuda ısrarcı olmamak lazım . Bazı çocuklar biraz dinlendikten ya da oyun oynadıktan sonra ödev yapmak için daha hazır hale gelirler. Ancak planlı olunması ve ev ödevinin hemen hemen her gün aynı saatlerde yapılması iyi olur . Bu planı sizin değil , çocuğunuzun yapmasını sağlayın . Birlikte konuşun ve önerdiği uygun zaman dilimi üzerinde anlaşın. Ebeveynin çocuğun ödevlerine yardım etmesi gerekebilir ancak bu hiçbir zaman çocuğun ödevini anne ve babanın yapması şekline dönüşmemelidir. Tam bu noktada şunu belirtmekte fayda var , çocuğunuzun ödevini beğenmiyor olabilirsiniz, ancak lütfen eleştirmeyin ve sakın ola ödevini yeni baştan yaptırmayın . Bu çocuğu ödevden soğutacaktır. Ödevde ebeveyn kontrolü önemlidir . Bu kontrol , çocuğunuzun ihtiyacına göre ödev süresi boyunca belirli aralıklarla ya da sadece ödevin bitiminde olabilir. Size göre ödevde düzeltilmesi gereken yerler varsa çocuğunuza bu konuda yardımcı olup uyarabilirsiniz. Kendisi düzeltmek isterse düzeltecektir . Ödev kontrolü çocuğun ihtiyaç duyduğu motivasyon ve takdir açısından da önemlidir. Ödevini yapan çocuğunuzu takdir etmeyi ve tebrik etmeyi unutmayın. Ödevin kontrolü konusunda öğretmenin de aynı hassasiyeti ve özeni göstermesi şarttır. Çocuk yerine getirdiği sorumluluğunun gözden geçirilmesini ve takdir edilmeyi bekleyecektir. Çocuğun ev ödevini yapması için uygun ortam ve malzemelerin sağlanması sorumluluğu da yine aileye aittir . Çocuğun masasında ödevi için gerekli araç gereçleri eksiksiz olmalıdır . Çocuğunuz henüz çok küçükse , ilkokula yeni başlamışsa , ödevine yardım için yanında oturabilirsiniz ancak bu süreyi gitgide azaltmaya bakın . Kısa bir süre sonra ödevini sadece kontrol etmeyi başarabilmeniz ödev sorumluluğu bilincinin gelişmesi için önemlidir . 

12 Nisan 2013 Cuma


SINAV KAYGISINDA ANNE VE BABALARA DÜŞEN GÖREVLER
Sınava hazırlanan bir öğrencinin anne ve babasına önemli görevler düşmektedir. Anne ve babaya düşen önemli görevler,ailenin bütçesinin sınırlarını zorlayarak çocuğuna en iyi eğitim imkanlarını sunmak ve ona uygun çalışma şartlarını hazırlamakla sınırlı değildir.


Sınavlara hazırlanan bir öğrencinin yaşadığı kaygının iki sebebi vardır. Birinci sebep tümüyle gerçek ve akılcı bir temele dayanır. Sonuçları hayatın akışını etkileyecek büyük bir yarışta yer alacak olmaktan kaygı duymak, doğal ve yerinde bir durumdur. Ancak ikinci sebep, birinci gibi gerçek ve akılcı bir temele dayanmaz. 'Anneme -babama ne diyeceğim?", "akrabalarımın önüne nasıl çıkacağım?', "Tanıdıklarıma karşı mahcup olacağım..." gibi düşünceler sınavlara hazırlanan öğrencinin kaygısını yükseltir.

Her konuda olduğu gibi sınavlarda başarı için de belirli bir düzeyde kaygıya gerek vardır. Giriş sınavlarına hazırlanan bir genç çok ender rastlanabilecek çok az sayıda kişi hariç öğrenme ve başarı için gerekli olan düzeyde kaygıya sahiptir. Öğrenmeyi, akıl yürütmeyi ve sınav başarısını olumsuz yönde etkileyen şey yüksek kaygıdır. Gencin kendisine güvensizliği ise önemli ölçüde anne ve babasının bilerek veya bilmeyerek uyguladığı eğitim ve yaklaşımların sonucudur.

Anne – babaların en önemli amacı küçük yaştan itibaren çocuğun sorumluluk bilincini oluşturacak ortamları hazırlamak ve bu vesileyle sağlam bir sorumluluk bilincine sahip bireyler yetiştirmek olmalıdır. Sorumluluk bilinci gelişmiş olan bir çocuk zaten bu kaygıyı gerektiği kadar taşıyacak, anne ve baba da ekstra bir çabaya ihtiyaç duymayacaktır.

Anne-babanın çok küçük yaştan başlayan yüksek başarı beklentisi, çocuğun hatalarını düzeltmek için onu eleştirmek, çocuğun dayak, hırpalama gibi cezalarla eğitilmesi, yargı ifadesi taşıyan olumsuz sıfatlarla nitelenerek (haylaz, tembel, sorumsuz, dağınık, pısırık, yavaş v.b...) çocuğun kendine olan güvenini zayıflatır. Bunun sonucu ortaya çıkan kaygı, başarıya olumlu katkısı olmayan kaygıdır ve bununla başa çıkmak çok zordur.



ÇOCUĞUNUZUN KAYGISINI ARTTIRMAYIN / KIYASLAMA YAPMAYIN



Çocukların sınavlara hazırlandıkları sırada anne-babalara düşen en önemli görev, çocuklarının çalışma isteğini arttırmak ve onu çalışmaya teşvik etmek için kaygı yükseltici yaklaşım ve tutumlardan kaçınmaktır. "Bu kadar çalışmayla kazanamazsın.”, "Bu kafayla gidersen zor kazanırsın.", "Amcanın oğlu falanca yeri kazandı bakalım sen ne yapacaksın...", "Teyzenin kızı tıbbı kazandı çalımından, havasından yanına varılmıyor, aman bizi mahcup etme..." türünden yaklaşımlar genci çalışmaya teşvik etmez tam tersine, yükselen kaygı sebebiyle onu adeta "kıpırdayamaz" duruma getirir.



ÇOCUĞUNUZUN SINIRLARINI ZORLAMAYIN



Kendi özlemlerinizle çocuğunuzun sınırları arasında gerçekçi bir denge kurun. Çocuğunuz girebilse fen lisesinde okuyabilir veya kazanabilse tıp fakültesini bitirerek iyi bir doktor olabilir. Ancak çocuğunuzun kapasitesi binlerce kişi arasından sıyrılarak bu yerlere ulaşmaya yeterli olmayabi1ir. Bu iki durumu birbirinden ayırın ve içinizden veya yüksek sesle çocuğunuzun "beceriksiz" olduğunu düşünmeyin. Çünkü bu düşüncenizi nasıl olsa hisseder veya duyar.

Çocuğunuzun sınırlarını anlayabilmek için bir uzmanın görüşüne başvurabileceğiniz gibi, bu konuda kendiniz de gerçeğe çok yakın tahminde bulunabilirsiniz. Bunun için kullanacağınız ölçüt, çocuğunuzun okul hayatında ve okul dışı faaliyetlerinde göstermiş olduğu başarı seviyesidir.

Çocuğunuz sınıfında ders başarısı açısından ön sıralarda yer alan, sosyal faaliyetlerinde girişken ve liderlik özelliği olan, belirli bir ders veya alandaki başarısı öğretmenlerinin veya çevresindekilerin takdirini kazanan biriyse ne mutlu size. Bu takdirde çocuğunuzla ilgili beklentilerinizi yüksek tutmakta gerçekçi sebepleriniz var demektir.

Eğer çocuğunuz sınıflarını "ancak" geçebildiyse, sınıfını geçerken çeşitli yardımlara ihtiyaç duyduysa, öğretmenleri kendisini, "biliyor ama bildiğini ortaya koyamıyor", veya "Çalışsa yapar, ancak çalışmıyor" diye değerlendiriyorlarsa, okul dışı hayatında dikkat çekecek hiçbir özel başarı göstermediyse, çocuğunuzun uyumlu bir insan olması ve meslek hayatında başarı göstermesi yine de mümkündür. Ancak okul veya üniversite seçiminde beklentilerinizi çok yüksek tutmanızda yarar vardır.

Bir cümleyle özetlemek gerekirse, çocuğunuzla ilgili beklentilerinizi kontrol edin ve ideallerinizin onun sınırlarını zorlamasını önleyin.



SINAVDA BAŞARILI OLAMAZSA YAŞAYACAĞINI, BİR CEZA GİBİ GÖSTERMEYİN



Çocuğunuz istediğiniz veya kendi istediği okulun veya üniversitenin sınavlarında başarılı olamazsa, gideceği okulu bir ceza gibi göstermeyin. Çünkü gerçekten kazanamadığı takdirde alacağı eğitim, hayatı açısından -yine de- büyük önem taşır. Bu eğitimi alabilmesi ve yararlanması ancak okulunu ve eğitimini sevmesiyle mümkündür. "...eğer kazanamazsan, falan okula gidersin" veya "Eğer... fakültesine giremezsen, filan fakülteye girer ancak filan olursun" gibi sözler onun gideceği okulu, yapacağı işi sevmesine imkan bırakmaz. Bu tür yaklaşımlar çocuğun hayatı ve kendisini sevmesini de engeller ve kendisine olan güvenini temelden sarsar.



KENDİNİZE "HAYATIN AMACININ NE OLDUĞUNU" SORUN



Hayatin amacı kendine yeten bir insan olarak yaşadığından memnun olmak ve bu memnuniyeti yakın çevredeki insanlarla da paylaşabilmektir. Sınavda başarılı olmak, diploma sahibi olmak bu temel amaca yönelik araçlardır. "Okumak", "Yüksek öğrenim görmek" hayatın seçeneklerinden biridir. Neyse ki, hayatın seçenekleri bu kadar sınırlı değildir. Eğer amaç para kazanmaksa mutlaka falan okula gitmeden veya filan üniversiteyi bitirmeden de bunu sağlamak mümkündür. Eğer amaç hayattan alınan zevki arttırmaksa, müzik ve sanat bu zevki ve coşkuyu insanlara dolu dolu yaşatabilir. Bütün bu sebeplerden ötürü hayatı bir tek seçeneğe "falan okulun giriş sınavını kazanmaya" indirgemek konuyu bir "ölüm-kalım' olayı durumuna getirir. Bu da hem ailenin, hem de çocuğun kaygısını yükseltir, başarısını ve gelişimini tehdit eder.

Anne-baba olarak görevinizin çocuğunuza iyi bir eğitim vermek olduğu kadar, ona hayatı sevdirmek ve yaşama sevincini aşılamak olduğunu göz ardı etmeyin.



BİRBİRİNİZE BAĞLILIĞIN AMAÇ, SINAVIN ARAÇ OLDUĞUNU UNUTMAYIN



Ders çalışmak ve sınav kazanmak uğruna çocuğunuzla olan yakınlığınızı tehlikeye atmayın. Önündeki sınavda başarılı olsa da, olmasa da önemli olan çocuğunuzla aranızdaki sıcaklığın tehdit edilmemesidir. Çocuğun sınavda başarılı olması uğruna yapılan mücadele bazen ailey1e çocuk arasına soğukluk girmesine ve duygusal açıdan uzaklaşmaya sebep olmaktadır.

Eğer çocuğunuzla ilişkiniz genel olarak iyi ve yumuşak ise, belirli miktarda "çalış" uyarısı ve çalışma şartlarının hazır edilmesi biraz sıkıcı gelse de, çocuğunuza sorumluluğunu hatırlatacaktır. Kaç yaşında olursa olsun birçok kişinin çalışmaya başlamak için bu tür bir uyarıya ihtiyaç duyduğu bilinir.

Ancak çocuğunuzla ilişkiniz iyi gibi gözükse de sık sık sertleşiyorsa o zaman "çalış" uyarıları aranızdaki gerginliğin dozunu arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Böy1ece birbirinize kızmak için özel bir sebebe ihtiyacınız kalmayacak, eğitim ve diplomadan daha önemli bir şey çocuğunuzla aranızdaki sıcaklık bütünüyle kaybolacaktır.

Önemli olan çocuğunuzu tetikleyecek, ancak onu bezdirmeyecek kadar uyarıda bulunmaktır. Biliyoruz bu dengeyi sağlamak kolay değil, ancak hiç kimse çocuk yetiştirmenin kolay bir şey olduğunu söyleyemez.



SONUÇ OLARAK ÖZETLERSEK



* Sınavda başarılı olmak için belirli düzeyde kaygıya gerek vardır. Sınava hazırlanan bir öğrenci gerekli düzeyde bir kaygıya mutlaka sahiptir. Anne-babanın çocuğunu teşvik için kaygısını arttırması, beklenenin tam aksine sonuç verir. Anne – babaya düşen en önemli görev sorumluluk bilincini geliştirmiş çocuklar yetiştirmek olmalıdır.



* Ailenin küçük yaştan başlayarak çocuktan yüksek başarı beklemesi, eleştirmesi, yargı ifadesi taşıyan sıfatlarla nitelemesi ve cezalandırması çocuğun kendine olan güvenini sarsar ve kaygı düzeyini yükseltir. Kaygı düzeyi yüksek çocukların geçmişinde mutlaka bu özellikler vardır.



* Anne-babanın kendi özlemleriyle çocuklarının sınırları arasında gerçekçi bir denge kurmalarında yarar vardır.



* Çocuğun geçmiş okul hayatında ve okul dışı faaliyet1erinde göstermiş olduğu başarı onun sınırlarını ve gelecek performansını tahmin etmek için genel bir ölçü olarak kullanılabilir.



* Çocuğunuz sınavda başarılı olamazsa, gideceği okulu ona bir ceza gibi göstermeyin. Çünkü böyle bir durumda istediğiniz okulu kazanamazsa, gideceği okulu sevmesine ve başarılı olmasına imkan kalmaz.



* "Sınavı kazanma"nın hayatın ve başarılı olmanın "tek" ve "kesin" aracı olduğunu düşünmeyin.



* "Ders çalışmak" ve "sınav kazanmak" uğruna çocuğunuzla olan yakınlığınızı tehlikeye atmayın. Aranızdaki sıcaklığın hayat boyu devam etmesi her şeyden önemlidir.



* Sizin hayat görüşünüz ve yolunuz çocuğunuza çizmeye çalıştığınız gibi mi? Değilse, çocuğunuzun sizi örnek aldığını düşünün ve ona karşı daha yumuşak olun.

27 Şubat 2013 Çarşamba

                   
Okula yeni başlayan çocuklarda okul ve öğrenme sevgisini geliştirmede anne ve babaların rolü------------------------
                  
               Çocuklar için aylarca hayallerini süsleyen okulun hiç de bekledikleri gibi bir yer olmadığını anlamak çok da uzun sürmez. Keyifle ve gururla başladıkları okuldan bir süre sonra soğumaya ve sıkılmaya başlarlar. Okumak, yazmak, matematik… onlara hiç de sandıkları gibi eğlenceli gelmeyecektir bir süre sonra.
                   Eğer çocuk bu noktaya geldiyse , ebeveyn için de sıkıntılı günler başlamış demektir. Nasıl hareket edersek çocuklarımızın okula karşı olumlu duygular beslemelerine katkı sağlayabiliriz, şimdi bunlara bir bakalım:
-Onu dinleyin.  Dinlenmeyen hiçbir insan anlaşıldığını düşünmez. Yorulduğu, sıkıldığı için onu eleştirmeyin. Olumsuz duygularını size anlatmalarını sağlayın.
-Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin. Eğer onu iyi tanırsanız beklenti düzeyinizi de kontrol edebilirsiniz. Aşırı ebeveyn beklentileri her zaman için çocuğa kaygı ve okulla ilgili olumsuz duygular yaşatmıştır.
-Çocuğunuzun gelişimini ve başarılarını elinizden geldiğince kendi içinde değerlendirmeye çalışın. Başkalarıyla kıyaslamayın (bunu yapmak çok zor biliyorumJ).
-Başarısızlığı olduğunda azarlamayın, eleştirmeyin, (bedensel ceza zaten vermezsiniz..) , sadece onu motive edin  ve cesaret verin.
-Şunu unutmayın , önemli olan sonuç değil çabadır. Eğer çocuğunuzun çabasını desteklerseniz, onu yeni deneyimler için desteklemiş olursunuz.
-Aile içinde huzurlu bir ortam , çocuğun okul başarısı için olmazsa olmazlardandır. Çatışmalarınızı ustaca ve demokratik ortamlarda çözmeye çalışın. Huzursuz bir aile ortamında yaşayan çocukların okul hayatında da tembel, hırçın ve sorunlu davranışlar sergiledikleri gözlenmektedir.
-Her şeye rağmen çocuğunuzun başarısının yetersiz olduğunu düşünüyorsanız, bir uzmandan yardım alın.

Ev Ödevleri